1 Aralık 2021 Çarşamba
ARCANE | League of Legends - Dizi İncelemesi - Aynen Böyle Devam!
10 Ekim 2021 Pazar
AŞK 101 - 2. SEZON İNCELEME - GERÇEKTEN GEREK VAR MIYDI?
İlk sezonu çok sevdik çok eğlendik. Pandeminin tam patladığı sırada bize çok iyi geldi. 2. Sezonu hevesle beklediğimizi kimsede inkar etmesin. Ama gerçekten gerek var mıydı? Güzel bir hikayeyle aklımızda kalsaydı da böyle saçma bir şey izlemeseydik diye düşünen birçok kişi olduğuna eminim.
Aklıma ilk gelen detay; Osman'ın gay olduğunu inkar etmek için diziye sokulan Elif karakteriydi. Zaten Yargı'yı izlerken İnci'ye sinir olduk derken pat Elif diye karşımıza çıktı kız.
Genel olarak bu sezonu bir özet geçelim önce. İlk sezon sonunda bizim yuvarlak masa şövalyeleri müdüre resti(!) çektikten sonra okuldan atılıyorlar (Bal böceği Işık hariç). Necdet' de kuduruk bir müdür olduğu için bunları okula davet edip "Okula geleceksiniz kedi gibi ne istersem yapacaksınız yoksa Işık'ı kovarım" diyor. Işık'ı çok seven muhteşem dörtlü bunu kabul edip Necdet'e köle oluyorlar. Her gün sabah kahvesi, ayakkabıların boyanması, odasının tozunun alınması derken mis gibi sömürülüyorlar. Burcu Hoca da durumu öğrenince Işık'a haber veriyor. Işık' da b*k Necdet'e sinirinden bir kova kırmızı boyayı Milli Eğitim Bakanı'nın önünde Necdet'in kafadan aşağıya döküyor. Hop Işık tekmeyi yiyor diğer dörtlü okulda devam.
Bunlar da toplaşıp plan yapıyorlar Işık'ı okula nasıl geri aldırırız? Necdet müdürlükten düşsün falan filan. Konu o kadar sarmadı ki gerçekten. Çok zorlama olmuş bi kere. Veeee ilk sezon sevdiğim Işık karakterini hem çok az gördük hem de itici buldum. Karakter bazlı incelemeye geçelim o zaman konu açılmışken :)
Işık çok antipatikti ya. Aşırı gıcık sevimsiz birisine evrilmişti. Okuldan atılınca otomatik yükleniyordur bünyeye belki bilemiyorum. Sinan'la ilişkilerinin yüzeyselliği de çok fazla geldi bana. Belki lise öğrencisi ne olabilir başka denilebilir ama yine de Sinan senin için arkadaştan fazlası ise evsiz kaldığını falan bi şekilde anla yaniii.
Sinan... Ah Sinan üzümlü kekim... Bu sezon hiçbir karakterin değişimini sevmedim galiba ya. Sinan'a dair tek sevdiğim şey sonunda Uraz'ı görmekti. Bu kadar intihara meyilli bir insanı neden kimse fark etmiyor mesela? Hayatı sevmeyen (hayatta sevdiği tek şey Işık mesela o bile fark etmiyor), depresif bu insanın başına geleni bir tek Kemal Hoca fark ediyor. O napıyor peki? HİÇBİR ŞEY!
Konu apayrı olsa da izlerken aklıma 13 Reasons Why geldi. Hani orada Hannah rehberlik hocasıyla gidip konuşuyordu ama yardım istemediği için adam yardım etmemişti. Sonrasında Hannah intihar etmişti... Yardım etmek için yardım çığlığı duymanıza gerek yok. Yardım çığlığını görebilirsiniz de! Beni çok rahatsız etti bu detay! Orada mahvolmuş bir LİSE ÖĞRENCİSİ görüyorsun. İdareye haber vermek, ailesiyle konuşmaya gitmek, gerçekleri öğrenmek gibi bir durum yok. Cool cool bekleyen bir hoca var. Bu değil gerçekten ya bu değil yani.
Konusu geçmişken Kemal'e gelelim. Bu kadar toksik bir insan olabilir mi ya. Tam konuşma özürlüsü bir herif. Asla konuşmayan, sakince duran, soru sorduğunda sana aynı soruyu tekrar edip tekrar soran, "Sen öyle diyorsan"dan fazlasını söyleyemeyen toksik bir insan. İki kelam et, bir yorum yap değil mi?
Burcu'nun da Kemal'den bir farkı var mı? Hayır Burcu daha da toksik. Konuşması, anlaşması bu kadar zor bir insan olamaz. Yok ya Burcu hakkında konuşmak istemiyorum.
Kerem... Kerem'in karakter değişimini çok sevdim. Çok tatlı minnoş bir insana evrilmiş. Düşünceli halleri Eda'ya verdiği kıymet çok tatlıydı. Eda'nın toksik ( bu kelimeyi yeni mi öğrendin be kızım Gökçe) halleri olmasaydı birbirlerini başarıya taşıyamazlardı belki... Hayat beeee dedirtiyor işte bu anlar izleyiciye ya. Üzücü ama bir o kadar gerçek. Ay ama hepsinin üniversiteyi kazanabilmesi biraz şov değil miydi? Neyse akıllı çocuklarmış işte.
Osman'ın aşık olmaya başladığı anlar müthiş tatlıydı ya. Hele şu sahnee müthişti :)
Toparlayalım;
Dizide iki sezondur sürekli vandalizm işleniyor. Işık-Sinan aşkı bu sezon bana geçmedi. Tuba Ünsal için yine diyorum yok olmamış. Mert Fırat diye diye adamı 2. sezona getirmişler :) Uraz'ın Sinan olmasını sevdim. Osman'ın fındıktan vazgeçmesi çok tatlıydı. Elif ve Osman'ı bu şekilde bitirmek neden peki? Özgür Foster ne alaka?
5 Mayıs 2021 Çarşamba
Ruhun ilacı nerede saklı?
Sağlıklı
olmak ne demektir? Sadece bedenen hissettiğimiz güç müdür? Bedensel, zihinsel
ve ruhsal olarak kendimizi iyi hissettiğimizde bunun genel adına sağlık diyebiliriz.
Çünkü bildiğiniz gibi hastalık sadece bedende gözüken şekilde olmuyor. Zihnimiz
ve ruhumuz sağlıklı hissetmemiz hatta ve hatta sağlıklı olabilmemiz konusunda
çok ciddi öneme sahip.
Zihnimiz
iyi hissederse ruhumuz iyi hisseder. Eğer ikisi de iyi hissediyorsa bedenimiz
de iyi hisseder. Bir bakıma olumlu bir domino dizilişi diyebiliriz. Aynı
şekilde yıkıcı olduğunu da söylememe gerek yok sanırım.
Ruhunuzu besleyen birkaç aktivite düşünün. Benim direkt aklıma gelenler müzik dinlemek veya sahilde yürüyüş yapmak. Denizin kıyısında oturduğunuzu ve denizin çarşaf gibi önünüzde süzüldüğünü hayal edin. Gökyüzü turuncuya boyanmış ve güneş batmak üzere. Kuşlar havada süzülüyor. Bu kısa hayali yazarken bile içime huzur doldu. Bu anı gerçekte gördüğünüzde içinizde oluşan o güzel his var ya işte o ruhsal sağlığınızın sesi. Ruhunuz içerden çığlık atıyor ve o güzel anı kucaklıyor.
Ya da sevdiğiniz bir hayvanı düşünün. İnsanı ne kadar da rahatlatan bir his öyle değil mi? Zihninizi boşaltıyor anda kalmanızı sağlıyor. Başka hiçbir şey düşünmüyorsunuz bir kedinin bir köpeğin başını okşarken. İşte bu da ruhsal sağlıktır.
Peki
ruhsal sağlığımızı nasıl koruyacağız veya nasıl iyi hissetmeye başlayacağız?
Kaygılar, üzüntüler, hayatımızda olan kötü veya belirsiz olaylar halen var. Ben
iyi şeyler düşününce onlar yok mu olacaklar? Peki ben bu durumdan nasıl bir
kaçış sağlayacağım veya gerçeklikten mi kaçacağım? Hayal alemine mi gireceğim
nasıl olacak da ben şu an bu yaşımda iyi olmayan ruh sağlığımı düzelteceğim?
Öncelikle
genel bir düşünce ortaya koyalım ne dersiniz? Hayatında kötü giden bir olay
var. Bu senin tüm gününü hatta günlerini etkiliyor. Yataktan çıkmak
istemiyorsun, yemek yemiyorsun. Hayat enerjini kaybetmişsin diyelim. Önce şuna
bakmalıyız. “Benim bu olayda veya bu olayın bu sürecinde değiştirebileceğim bir
şey var mı? Ben ne yapabilirim? Benim şu an kendimi kötü hissetmemin bu duruma
katkısı ne?” Cevabın “Yapabileceğim hiçbir şey yok.” şeklindeyse o zaman ortada
tek bir seçenek kalıyor.
Kendini
toparlamak.
Ruhunu
dinlendirip zihnini boşaltıp kendini iyi hissetmeye çalışmalısın. Belki zor
belki çok çok zor. Ama inan bana senin hayatını, senin zihnini senden başka
kimse tam anlamıyla tatmin edemez. Yapacağın her şey şu anına şu gününe katkı
sağlayacak.
Fakat
bazen kaçırdığımız ince bir çizgi olduğunu düşünüyorum. En azından kendimde ve
çevremde gördüğüm durum bu şekilde. Son yıllarda elimizden de gözümüzden de
düşmeyen/düşemeyen bir şey var. Telefonlarımız. O kadar yapışık yaşıyoruz ki...
Gözlerimiz=Telefonlarımız olmuş durumda ve bu o kadar acı ki. Bir de işin içine
sosyal medya girince ipler tamamen kopuyor. Şimdi size bir örnek vereceğim ve
bakalım kendinizi bu örnekte görebiliyor musunuz?
Instagram’da
bir sürü influencer, ünlü, oyuncu sayfalarını takip ediyoruz. Ve yaşantılarını
o kadar benimsiyoruz ki, gerçek hayata dönüp baktığımızda belki çok azına belki
fazlasına sahibiz ancak girdiğimiz o psikolojik savaş bence bizi yıpratıyor.
Sadece takip ettiğimiz tanımadığımız insanları bir kenara bırakalım.
Tanıdığımız kişilere veya arkadaşlarımıza baktığımızda da herkes bir yarışa
girmiş vaziyette. En mutlu, en eğlenen, en iyi yemeği en iyi yerde yiyen, en
çok spor yapan, en çok film izleyen, en çok eğitime katılan, en çok ders
çalışan… Gerçek hayata döndüğümüzde yaşadığımız o hissi hatırlıyor musun?
Elinden telefonu bıraktığında içini kaplayan o simsiyah karanlık hissi.
YETERSİZLİK.
Peki
sence bu yetersizlik bizi nasıl etkiliyor? Girdiğimiz bu savaş bizi hasta
ediyor belki bedenen değil ama ruhsal olarak yıpratıyor. Yarışa sokuyor. Ruhsal
ve zihinsel olarak bitiriyor. Birden fazla iş için koşturmaya başlıyoruz ve
hiçbirine yetişemiyoruz.
Peki bu yetersizlik neye sebep olacak?
Sağlığımızı etkileyecek çünkü stresin bozduğu şeyler aslında en başta saydığım
3 şey: beden, zihin ve ruh.
Belki de
sen bunları tamamen aşmış birisindir. Ve bu olaylar seni hiç mi hiç
etkilemiyordur. Ama etkilediğini bildiğim bir sürü insan var.
Olay
aslında yine aynı yere çıkıyor. Ruhunu besle ki zihnin doysun. Zihnini besle ki
ruhun doysun. Her ikisini de besle ki bedenin doysun.
Her
anlamda sağlıkla kalman dileğiyle…
28 Nisan 2021 Çarşamba
Fatma | Netflix Dizi İncelemesi
Tam da taze taze diziyi bitirmişken hemen yorumlamak istedim. FATMA. Temposuyla asla sıkmayan bir yapımdı. Ben izlerken kafamda Bir Başkadır’la kıyasladım. Ve o diziyi hiç sevmemiştim. Fragmanını ilk izlediğimde Fatma için de aynısını düşünmüştüm fakat beni şaşırttı. Hikayesini çok sevdim. Karakter gelişimini yerinde buldum. Oyunculuklara diyecek lafım yok. Burcu Biricik döktürmüş. Birbirinden değerli oyuncular görüyoruz dizinin her bir farklı bölümünde.
Fatma küçükken cinsel istismara uğramış ve bunun üzerinde
bıraktığı etkiyi tahmin edersiniz ki atamamış. Köyden birisiyle evlenmiş ve bir
çocuğu olmuş. Çocuğu Oğuz otizimli bir çocuk ve buna bir şifa bulmak istediği
için ısrarı üzerine İstanbul’a taşınıyorlar. Oradaki İsmail’i ilk başta
Zafer’in abisi sandım. Adamdan iğrenme geliyor adını anınca bile. İstanbul’da
İsmail ve karısı Kadriye’nin evinin bahçesine ev yapıyorlar. Derme çatma
kömürlük gibi bir ev. Zafer de pis işlere bulaşıyor ve patronu Bayram’ın isteği
üzerine bir başkasının yerine hapse giriyor. Bir başına kalan Fatma canı ciğeri
oğluyla beraber gündeliğe gidiyor.
Ha bu arada Fatma’nın bir kız kardeşi var ismi Emine. Yeni
adıyla Mine. Emine ve Fatma yıllardır ne görüşüyor ne konuşuyor. Anladığım
kadarıyla Fatma küçükken ahırda tecavüze uğradığı sırada kardeşi bu olanları
görmüş. Daha sonra hiç konuşmamışlar. Fatma pazarda Zafer’e görüp de
konuşmayanda suç’ derken Emine’yi kastetti diye anladım.
Bir gün Fatma kardeşinden oğlu Oğuz’a bakmasını istiyor
fakat Emine kabul etmiyor. O gün sokakta yürürken Oğuz karşı kaldırıma geçmek
istiyor ve olan oluyor. Araba çarpıyor. Ki aslında son bölümde gördüğümüze
göreyse Fatma telefonla konuşurken fark etmeden oğlunu itiyor. Oğluna çarpan
kişinin tabii ki zengin bir ailesi ve onların da holdingi var. Bir şekilde
paçayı sıyırıp dosyayı kapatıyorlar. Zafer gereksizine de kan parası teklif
ediyorlar. E adam da kabul ediyor. Zaten hiç oğlunu sevmemiş bir biyolojik
babaymış.
Biz Fatma’nın Zafer’i aramasını izliyoruz aslında. Zafer
hapisteyken oğlunun öldüğünü öğrenemez onu buna söylemeliyim diye oradan oraya
koşturan bir Fatma var. Adam çoktan hapisten çıkmış, kayıplara karışmış, parayı
alıp yemiş. Fatma’da kocasını ararken
onun patronu Bayram’dan gidip iş istiyor ve çeşitli işlerde part-time olarak
çalışmaya başlıyor. Bir gün Bayram’ın açık duran kasasından onun silahını
alıyor ve işler buradan sonra kopuyor. İzlerken benim aklıma alakasız gelen şey
neydi biliyor musunuz? Hani Game of Thrones’da sürekli ana karakterler her
bölüm ölüyordu ya. Bu da mı öldü? Yine mi biri ölüyor falan diyorduk. İşte tam
olarak o tadı aldım ben bu diziden. Fatma deneyimsiz, saf bir insanken bir anda
seri bir katile dönüşüyor.
Aslında bir yandan da birisine zarar vermenin ne kadar kolay
olduğunu ve tamamen normal gözüken bir insanın nasıl polisleri dört
döndürdüğünü görüyoruz. Ay ama polisler de kör gibiydi gerçekten. Benzinlik
sahnesinde karısına şiddet uygulayan bir adam var gözüküyor yanında ve polis
ikisinin de kimliğine bakmadan yolcu ediyor. Saçma. Eve cenaze için geldiğinde
polise kollarını uzatıyor, polis geçip gidiyor. Bilmiyorum pek sağlam değildi
polislerin alt hikayesi bence. Ayrıca yıl olmuş kaç her yerde kameralar var yine de kadını kimse fark etmiyor. (Küçücük bir çocuğun aksine.)
En son sahnede Fatma’nın çocuğunu ittiğini fark etmesiyle
sarsıldığını gördük ve intihar etmeye kalktı. İntiharında başarılı oldu mu
olmadı mı bilmiyorum. Batman vs Superman’in sonunda hani Superman ölüyordu ve
en son tabutundaki toprak titriyordu ya ona benzettim. Fatma’nın 2. Sezonu
olacak mı göreceğiz. Olursa kesin izlerim ama bence tek sezon da yeterli olur.
Polis memurunun Fatma’ya sorduğu bir soru vardı. “Ne işin
var senin bu adamla?” diye “Temizlik” cevabı veriyor ya hani çok hoşuma gitti
ve güldürdü beni. Bu arada önermeden geçersem hatrım kalır. Paul Cleave’in
Temizlikçi adında bir romanı var. Bu kitapta bir polis merkezinde temizlikçi
olarak çalışan bir adamın hikayesini okuyoruz. Kesinlikle bakmanızı tavsiye
ederim.
11 Mart 2021 Perşembe
Demir Altın - Pierce Brown | Kitap Yorumu
1,5 senedir kitaplığımda okunmayı bekleyen okumaya kıyamadığım
caaaanım kitabım Demir Altın’ın yorumuyla karşınızdayım. Bitmesin diye yavaş
yavaş okuduğum bu harika romanı biraz inceleyelim.
Spoilersız bi giriş yapmak isterim öncelikle. Bu kitap
yorumuna tıkladıysanız eğer yazarın diğer 3 romanını da okuduğunuzu
varsayıyorum. Hadi diyelim ki hiç haberiniz yok o zaman kısa bir bilgilendirme
yapalım.
Pierce Brown’ın 2015 yılında bizlere kavuşturduğu Kızıl
Yükseliş kitabını distopik bilim kurgu romanı olarak tanımlayabiliriz. İnsanlığın
artık kendini aştığı uzaya yerleştiği ve kendini renk sınıfına böldüğü bir kast
sisteminde işlerin ne derece yolunda veya ne derece karışık olduğunu görüyoruz.
Kızıllardan Altınlara 14 farklı renk sistemine bölünen bu insanlık hem
teknolojinin tüm fırsatlarını kullanmış hem de dibine kadar cumhuriyet
sisteminden uzaklaşmışlar.
İsyan temalı, başkaldırma konularını işleyen sizi şok etkisine
uğratacak kadar şaşırtan kitapları seviyorsanız KESİNLİKLE bu seriye
başlamalısınız. Hep söylerim bir kere de size söyleyeyim: Bu seriyi keşke ben
yazmış olsaydım. İşte bu öyle bir kitap serisi. Kitaplara ve yazara olan aşkım
oldukça büyük o yüzden bu konuyu şu anlık es geçip asıl konumuza yoğunlaşmak
istiyorum çünkü konuşacak çok şeyimiz var.
Serinin 4. Kitabı diye tanıttığım bu kitap aslında yeni bir
üçlemenin ilk kitabı. En son Sabah Yıldızı’nda Darrow’un Hükümdar’ı yenilgiye
uğrattığını ve Cumhuriyeti kurduğunu okumuştuk. Demir Altın tam da bu olayın
üstünden 10 yıl geçmesiyle başlıyor. Elimizde büyüyen karakterlerin hepsi birden
30 yaşında oluyor. Garipti. Her ne kadar cumhuriyeti kurmuş olsalar ve tüm
renkler eşit artık renk farkı yok, armalar yok, tek devlet, tek millet, tek
galaksi olayına girseler de 10 senede pek bi ilerleme kaydedememişler. Kısrak
yeni Hükümdar olmuş tüm yetkilerini kısıtlandırmış ve bir meclis kurmuştu. Darrow
ise demir yağmurlardan demir yağmurlara koşuyor evinde çoluğuyla çocuğuyla vakit
geçirmek yerine halaaa savaş peşinde. Neyseee…
Özet geçmemeye karar verdim. Dan dan yazıcam arkadaşlar.
Spoiler yemek istemeyenlerle kitabı okuduktan sonra burada tekrar buluşabiliriz.
Öncelikle bu kitap diğer kitaplardan farklı olarak çoklu
anlatıcı üslubuyla yazılmış. Bunu hem sevdim hem sevmedim. Sevdim çünkü diğer
karakterlerin iç dünyasını görmüş olduk. Epraim, Lysander, Lagolos’lu Lyria ve
tabii ki Lykos’lu Darrow/Azrail ağzından okuyoruz bu kitabı.
Sevmeme sebebim ise çok açık ve net. Darrow’u özledim. Darrow’un
aklının derinliklerinde kaybolmak, yaptığı akıl oyunlarını görmek veya bulmaya
çalışmak diğer 3 kitapta beni en çok heyecanlandıran şeylerden birisiydi. Ama bu
kitapta normale oranla o kadar az Darrow okuduk ki bu beni bi miktar üzdü.
Ayrıca bu kitabın başka bir yöne doğru kaydığının farkındayım.
Yazar bizi bir şeylere hazırlıyor ve bence Dark Age kitabında daha çok
şaşırmamızı sağlayacak. Fakat ben Demir Altın’da diğer kitaplara nazaran daha
az şaşırdım ya da şöyle söyleyeyim daha az ters köşe vardı. Beklemediğim 2 ölüm
gerçekleşti. Hala spoiler yoktur diye okumaya devam ediyorsan bomba bir spoiler
geliyor hazır ol sevgili okuyucu. Cassius Au Bellona ölüyor. Ve öyle bir ölüyor
ki şaka sanıyorsunuz. Neden neden öldürdün onu diye duvarları yumrukluyorsunuz.
Çünkü bence çok boş ve anlamsız bir şekilde duygu yoğunluğunun çok az olduğu
bir anda öldü. Biz 4 kitaptır bu adamı okuyoruz. Hem sevdik hem nefret ettik
sonra yine sevdik. Böyle bi ölümü veya vedayı hak etmediğini düşünüyorum. Hadi bu
kitapta Cassius ölsün bari demiş gibisin Pierce!
Bu şekilde düşünmemin sebebi salak Lysander’ın bu olaya
verdiği donuk tepki de olabilir. Tam “Cassius bir kahraman, kurtulacak bu olaydan”
diyordum ki adam öldü.
Lysander’ı okumayı sevdim. Onun akıllı oluşu ve tam ataları
gibi saf bir altın oluşu hikayeye tatlı bir acılık katmıştı. Darrow’a olan
düşmanlığı ise beni sinirlendirdi. Amaa yani burada hata kimde sizce? Çocuk
Hükümdar’ın tek varisi Hükümdar’ı öldürüp torununu serbest bırakırken yıllar sonra intikam için geleceğini
düşünmediniz mi gerçekten ya???ALOO! Yani ilk kitapta zaten intikam için bunları
yaşadık ve okuduk biz. Kötü insan değiliz bla bla… 5. Kitapta görücem ben kim
kötü insan kim iyi insan. Kendi başınıza çok güzel çorap ördünüz gerçekten.
Kitapta Ragnar’ın adının her geçtiği yerde duygulanmam normal
mi? Ve Sefi’nin bu kitapta bu kadar az rolde olmasını sevmedim. Etkisiz eleman
olmasını hiç sevmedim. Dark Age’de bol bol okuyacağımıza eminim.
Epraim’i okumaya başlamadan önce benim Trigg’i kız sanmam ve
erkek çıkması… Epraim ve çocuklar (Pax ve Electra) arasında geçen diyaloglar beni
sesli bir şekilde güldürdü. Keyifle okuduğum güzel atışmalardı.
Aaaa az daha unutuyordum. Wulfgar’ın ölümü. Gerçekten tırnaklarımla
yastıkları parçalamak istedim. Darrow’un böyle bir şey yapması ona olan saygımı
0.1 kadar azalttı. Hikaye gelişiminde buna gerek var mıydı diye düşünüp durdum.
Pierce yaptıysa vardır bi bildiği değil mi?
Sabah Yıldızı’nı okurken aklımda hep Darrow’un ne kadar güçlü
olduğu ve ne kadar doğru kararlar verdiğiydi. Ama bu hamleyle Pierce belki de
Darrow’un %100 kahraman olmadığını ve onun da çok yanlış kararlar verebildiğini
bizlere gösterdi.
En sonda artık özlediğimiz Azrail’in gün yüzüne çıktığını
gördük ve kitap bu şekilde bitti.
Pierce Brown ne yazarsa yazsın sevmemem mümkün değil gibi
gözüküyor. Bu kitabı ilk kitap olarak düşünüp onu kafamda şekillendiriyorum ve
10/10 puanı veriyorum. O kadar derin ve büyük bir dünya ki burası okuması o
kadar keyifli ki bir de üstüne izlemeye kalksak kalp krizinden giderim gibi
geliyor. Film olacak haberleri çıktı ardından dizi olacak haberleri çıktı. Tek isteğim
hayal kırıklığına uğramamak ve bu muhteşem eserlerin düşük bütçeli işlerin
malzemesi olmaması.
PIERCE BROWN
Benim söyleyeceklerim bu kadar. Dark Age’i büyük bir
beklentiyle bekliyorum. Ve sevgili Pegasus Yayınları HURRY UP!
Serinin masa oyunu çıktı arkadaşlar. Merak edenler için link
bırakıyorum.
https://stonemaiergames.com/games/red-rising/
24 Ocak 2021 Pazar
Fate: The Winx Saga/ Winx Efsanesi: Kader - Dizi Yorumu
Bu inceleme yazısını yazmayı hiç düşünmemiştim aslında ancak
kafamda o kadar çok şey birikti ki yazıp rahatlamak istedim.
İlk yarım saatini izlediğimde dedim ki bu dizi ÇÖP! Gerçekten devam
etmek bile istemedim. Ama sonradan bi küçük merak etmedim değil. Sonuç olarak
bir günde 6 bölümü izledim. Hiç ilerletmeden izledim diyemem ara ara bir
şeyleri kaçırmış olabilirim ama eminim ki bu ne sizin umrunuzda ne de benim.
Açıkçası ben bildiğimiz Winx’in “Unrealistic Beauty Standards”larında olmasına çok okeydim. Dizide de koysaydınız mis gibi 5 kızı bayılarak izlerdik. En azından eleştirdiğimiz bir kısım ortadan kalkardı. Ama daha gerçekçi olsun diye alınan bu risk ı-ıh olmamış. Beni ne çekti ne de beni yakaladı. Ben dizilerde kendimi görmek için izlemiyorum hayattan kaçmak için dizi izliyorum. O yüzden normalleştirmeye Winx gibi içerikler için karşıyım.
Ve spoiler olur mu bilemem ama dizide FLORA YOK arkadaşlar. En
güzel, en tatlı, en mükemmel periyi diziye koymamışlar. DERDİNİZ NE? Herkesin Flora
sandığı kız ise Flora’nın kuzeni Terra’ymış. Aman ne güzel aman ne güzel. Bir de
ayrıca neden kilolu olan herkes komik veya geveze olmak zorunda!!!! Böyle özellikle
yapıldığı belli olan algılar beni sinirlendiriyor. Veya neden bir siyahinin gay
olma olasılığı üstünde duruluyor? Dizide farklılıkları temsil etsin diye koyulan 2
karakterin de birden çok farklılığı bir arada bulundurması zorunluluğu çok itici
kaçmıştı. Cast sıkıntısı mı vardı? Farklı olan hep farklıdır çizgisinden çıkamamışlar.
Stella ve Sky saçmalığına ise diyecek söz bulamıyorum. Küçükken
hiç mi Winx izlemediniz ya? Stella’nın gel git halleri, iyi mi kötü mü belli
olmaz çizgisi rahatsız ediciydi. Ve üzgünüm ama oyuncu seçimleri ÇOK KÖTÜYDÜ! Dizideki
tek güzel şey Bloom ve onun kızıl saçlarıydı.
Bilenleriniz vardır belki Bloom’u oynayan Abigail Cowen’ı Chilling
Adventures of Sabrina ‘daki Dorcas olarak tanıyoruz zaten. Ki bence kendisi
orada daha güzeldi.
Musa’dan da hiç hoşlanmadım. Aisha’yı da sevmedim. Dizinin
konusunu da sevmedim. Beatrix’in güçlü bir peri olması çok hoşuma gitti. Ve kötü
de olsa cidden sevdim. Gerçi biz alışığız kötü karakterleri sevmeye o yüzden
sıkıntı yok. (Bknz: Negan) Sky’ın babasına “babam” diye hitap etmesine bi küçük şaşırdım. Adam
ölmediği halde yıllarca saklanmış.
En sonda Bloom’un kanatlarının çıktığı sahne güzeldi orası da çabuk bitti. Ve dizide her şey hem o kadar hızlı hem de o kadar yavaş oldu ki açıkçası ben Bloom'un gücüne asla ikna olmadım. Nereden geliyor bu değirmenin suyu? Bloom'u geçin Stella'nın gücünü bile göremedik ya. Peki ya Terra'nın gücü? Yok asla olmamış bir diziydi.
Dizi hakkında başka söylemek istediğim bir şey yok. Boş zaman
dizisi bile değil. Merak ediyorsanız izleyin ama vaktinizi bu diziye ayırmanızı
tavsiye etmem. Gidip Netflix’deki çizgi filmlerini izleyin en azından daha
keyif vericiler.
6 Ocak 2021 Çarşamba
Chilling Adventures Of Sabrina 4. Kısım Dizi Yorumu - Netflix Orijinal Dizisi
Hazır diziyi taze taze
bitirmişken bu yorumu yapmak istedim. Veee evet arkadaşlar bu final sezonuymuş. Bunu son bölümün son dakikasını izleyince
anlamam ise şahane! Olaylar bi şekilde dönecek düzelecek diye beklerken…
Neyse bu yazım
baştan aşağı spoiler içermektedir. Diziyi izlemeyenlere bundan sonrasına devam
etmemelerini öneririm. Ve şu an hangi çalma listesini dinliyorum biliyor
musunuz? Cast of Chiling Adventures of Sabrina. Dizide oyuncuların söylediği o muhteşem şarkıları yaniiii.
Gerçekten nereden
başlasam bilemiyorum. Beni tanıyanlarınız varsa bilir inanılmaz duygusal sulu
göz birisiyim ancak Sabrina’nın sonu beni o kadar beklenmedik bir şekilde
şaşırttı ki sonunda ağlayamadım bile. Şoka girdim diyebilirim. Yani nasıl olur
da biter!!! Daha bir sürü şey vardı izlememiz gereken. Ancak hızlı bir şekilde
sona hazırlandıklarını da anlayabiliriz bence. Çünkü anlamsız bir şekilde Nick
geri döndü. Potansiyeli neydi? Aklı neredeydi? Ayrıca 3. Sezonu unutmuşum
resmen neden ayrıldıklarını asla hatırlayamadım. Hatırlayanlar aşağıya yazarsa
sevinirim.
Lilith manyak
karısının Adam’ı öldürmesi peki! İçim kalktı o sahnede ya bebeeeeeek o bebek! O
kadar saçma şeyler de oldu ki anlam bulmak zor. Tamam zaten dizi inanılmaz
mantıklı değil kabul ediyorum.
Yaaaa ama eski
halaları görmek hepimizin hoşuna gitmedi mi? Ben şahsen ba yıl dım. Harika bir
tercihti. Halaları sadece bölüm sonunda görünce bi üzülmüştüm ancak 7. Bölümde
neyse ki telafi edildi.
Peki Lucifer’e ne
demeli ya? Flash Tv Lucifer! Kötülüğün bu kadar az yakıştığı biri… Ne bileyim pek sevdiğim biri
değildi. Çünkü bence hikayelerini ve arkalarında yatan sebepleri az
veriyorlardı. Sabrina Morningstar da onun kızıyken neden Spellman’a karşı bir
nefreti vardı mesela? AYNI KİŞİLER ALOOOOO?
Calliban’ı izlemek
ne kadar güzel olsa da sadece konuşmazken güzeldi ama bence Sabrina’ya karşı
ciddi hisleri vardı ben şahsen buna inandım.
Ya ama gerçekten
diziyi neden böyle bitirdiler ya? Sabrina neden öldü? Hep bi fedakarlık yaparak
mı öldürmeyi planlamışlardı acaba? Nick’in ardından ölmesi pekii! Bu kadar aşık
mıydın Sabrina’ya?
Veee dizide
cesurca işlenen kanlı sahneler beni benden aldı. Ekranı veya gözlerimi
kapattığım çok an oldu.
Her ne kadar Nick’i
çok sevsem de Harvey çok tatlıydı. Onunla Sabrina bir bütün gibi değiller miydi
ya? Tatlı Harvey yine gitti bir cadı buldu. Bu arada Robin’in de tatlı olduğunu
düşünüyorum. Hele o sesiiiiiii. Cehennem kapıları önünde söyledikleri o şarkı
WOOOWW sesi mükemmeldi.
Dizinin genel
olarak şarkılarını güzel buldum. E tüm oyuncuların da beklendiği gibi sesleri
güzeldi. Diziyi keyifli bir hale getirdiler söyledikleri şarkılarla. Dizi hakkında
pek olumsuz bir yorumum yok. İzlemesi keyifli bir diziydi. Sıkmadan konuları
hızlı hızlı işlediler.
NOT: Riverdale son
sezonda gördüğümüz 2 manyak oyuncuyu 7. Bölümde görmek hoşuma gitti. Ömürleri kısa süreli olsa da evrenlerin aynı olması tatlı, güzel bir
ayrıntıydı.