Bu inceleme yazısını yazmayı hiç düşünmemiştim aslında ancak
kafamda o kadar çok şey birikti ki yazıp rahatlamak istedim.
İlk yarım saatini izlediğimde dedim ki bu dizi ÇÖP! Gerçekten devam
etmek bile istemedim. Ama sonradan bi küçük merak etmedim değil. Sonuç olarak
bir günde 6 bölümü izledim. Hiç ilerletmeden izledim diyemem ara ara bir
şeyleri kaçırmış olabilirim ama eminim ki bu ne sizin umrunuzda ne de benim.
Açıkçası ben bildiğimiz Winx’in “Unrealistic Beauty Standards”larında olmasına çok okeydim. Dizide de koysaydınız mis gibi 5 kızı bayılarak izlerdik. En azından eleştirdiğimiz bir kısım ortadan kalkardı. Ama daha gerçekçi olsun diye alınan bu risk ı-ıh olmamış. Beni ne çekti ne de beni yakaladı. Ben dizilerde kendimi görmek için izlemiyorum hayattan kaçmak için dizi izliyorum. O yüzden normalleştirmeye Winx gibi içerikler için karşıyım.
Ve spoiler olur mu bilemem ama dizide FLORA YOK arkadaşlar. En
güzel, en tatlı, en mükemmel periyi diziye koymamışlar. DERDİNİZ NE? Herkesin Flora
sandığı kız ise Flora’nın kuzeni Terra’ymış. Aman ne güzel aman ne güzel. Bir de
ayrıca neden kilolu olan herkes komik veya geveze olmak zorunda!!!! Böyle özellikle
yapıldığı belli olan algılar beni sinirlendiriyor. Veya neden bir siyahinin gay
olma olasılığı üstünde duruluyor? Dizide farklılıkları temsil etsin diye koyulan 2
karakterin de birden çok farklılığı bir arada bulundurması zorunluluğu çok itici
kaçmıştı. Cast sıkıntısı mı vardı? Farklı olan hep farklıdır çizgisinden çıkamamışlar.
Stella ve Sky saçmalığına ise diyecek söz bulamıyorum. Küçükken
hiç mi Winx izlemediniz ya? Stella’nın gel git halleri, iyi mi kötü mü belli
olmaz çizgisi rahatsız ediciydi. Ve üzgünüm ama oyuncu seçimleri ÇOK KÖTÜYDÜ! Dizideki
tek güzel şey Bloom ve onun kızıl saçlarıydı.
Bilenleriniz vardır belki Bloom’u oynayan Abigail Cowen’ı Chilling
Adventures of Sabrina ‘daki Dorcas olarak tanıyoruz zaten. Ki bence kendisi
orada daha güzeldi.
Musa’dan da hiç hoşlanmadım. Aisha’yı da sevmedim. Dizinin
konusunu da sevmedim. Beatrix’in güçlü bir peri olması çok hoşuma gitti. Ve kötü
de olsa cidden sevdim. Gerçi biz alışığız kötü karakterleri sevmeye o yüzden
sıkıntı yok. (Bknz: Negan) Sky’ın babasına “babam” diye hitap etmesine bi küçük şaşırdım. Adam
ölmediği halde yıllarca saklanmış.
En sonda Bloom’un kanatlarının çıktığı sahne güzeldi orası da çabuk bitti. Ve dizide her şey hem o kadar hızlı hem de o kadar yavaş oldu ki açıkçası ben Bloom'un gücüne asla ikna olmadım. Nereden geliyor bu değirmenin suyu? Bloom'u geçin Stella'nın gücünü bile göremedik ya. Peki ya Terra'nın gücü? Yok asla olmamış bir diziydi.
Dizi hakkında başka söylemek istediğim bir şey yok. Boş zaman
dizisi bile değil. Merak ediyorsanız izleyin ama vaktinizi bu diziye ayırmanızı
tavsiye etmem. Gidip Netflix’deki çizgi filmlerini izleyin en azından daha
keyif vericiler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder