sinan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
sinan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

10 Ekim 2021 Pazar

AŞK 101 - 2. SEZON İNCELEME - GERÇEKTEN GEREK VAR MIYDI?

 


İlk sezonu çok sevdik çok eğlendik. Pandeminin tam patladığı sırada bize çok iyi geldi. 2. Sezonu hevesle beklediğimizi kimsede inkar etmesin. Ama gerçekten gerek var mıydı? Güzel bir hikayeyle aklımızda kalsaydı da böyle saçma bir şey izlemeseydik diye düşünen birçok kişi olduğuna eminim. 

Aklıma ilk gelen detay; Osman'ın gay olduğunu inkar etmek için diziye sokulan Elif karakteriydi. Zaten Yargı'yı izlerken İnci'ye sinir olduk derken pat Elif diye karşımıza çıktı kız. 

Genel olarak bu sezonu bir özet geçelim önce. İlk sezon sonunda bizim yuvarlak masa şövalyeleri müdüre resti(!) çektikten sonra okuldan atılıyorlar (Bal böceği Işık hariç). Necdet' de kuduruk bir müdür olduğu için bunları okula davet edip "Okula geleceksiniz kedi gibi ne istersem yapacaksınız yoksa Işık'ı kovarım" diyor. Işık'ı çok seven muhteşem dörtlü bunu kabul edip Necdet'e köle oluyorlar. Her gün sabah kahvesi, ayakkabıların boyanması, odasının tozunun alınması derken mis gibi sömürülüyorlar. Burcu Hoca da durumu öğrenince Işık'a haber veriyor. Işık' da b*k Necdet'e sinirinden bir kova kırmızı boyayı Milli Eğitim Bakanı'nın önünde Necdet'in kafadan aşağıya döküyor. Hop Işık tekmeyi yiyor diğer dörtlü okulda devam. 

Bunlar da toplaşıp plan yapıyorlar Işık'ı okula nasıl geri aldırırız? Necdet müdürlükten düşsün falan filan. Konu o kadar sarmadı ki gerçekten. Çok zorlama olmuş bi kere. Veeee ilk sezon sevdiğim Işık karakterini hem çok az gördük hem de itici buldum. Karakter bazlı incelemeye geçelim o zaman konu açılmışken :) 


Işık çok antipatikti ya. Aşırı gıcık sevimsiz birisine evrilmişti. Okuldan atılınca otomatik yükleniyordur bünyeye belki bilemiyorum. Sinan'la ilişkilerinin yüzeyselliği de çok fazla geldi bana. Belki lise öğrencisi ne olabilir başka denilebilir ama yine de Sinan senin için arkadaştan fazlası ise evsiz kaldığını falan bi şekilde anla yaniii. 

Sinan... Ah Sinan üzümlü kekim... Bu sezon hiçbir karakterin değişimini sevmedim galiba ya. Sinan'a dair tek sevdiğim şey sonunda Uraz'ı görmekti. Bu kadar intihara meyilli bir insanı neden kimse fark etmiyor mesela? Hayatı sevmeyen (hayatta sevdiği tek şey Işık mesela o bile fark etmiyor), depresif bu insanın başına geleni bir tek Kemal Hoca fark ediyor. O napıyor peki? HİÇBİR ŞEY!

Konu apayrı olsa da izlerken aklıma 13 Reasons Why geldi. Hani orada Hannah rehberlik hocasıyla gidip konuşuyordu ama yardım istemediği için adam yardım etmemişti. Sonrasında Hannah intihar etmişti... Yardım etmek için yardım çığlığı duymanıza gerek yok. Yardım çığlığını görebilirsiniz de! Beni çok rahatsız etti bu detay! Orada mahvolmuş bir LİSE ÖĞRENCİSİ görüyorsun. İdareye haber vermek, ailesiyle konuşmaya gitmek, gerçekleri öğrenmek gibi bir durum yok. Cool cool bekleyen bir hoca var. Bu değil gerçekten ya bu değil yani. 

Konusu geçmişken Kemal'e gelelim. Bu kadar toksik bir insan olabilir mi ya. Tam konuşma özürlüsü bir herif. Asla konuşmayan, sakince duran, soru sorduğunda sana aynı soruyu tekrar edip tekrar soran, "Sen öyle diyorsan"dan fazlasını söyleyemeyen toksik bir insan. İki kelam et, bir yorum yap değil mi? 

Burcu'nun da Kemal'den bir farkı var mı? Hayır Burcu daha da toksik. Konuşması, anlaşması bu kadar zor bir insan olamaz. Yok ya Burcu hakkında konuşmak istemiyorum. 

Kerem... Kerem'in karakter değişimini çok sevdim. Çok tatlı minnoş bir insana evrilmiş. Düşünceli halleri Eda'ya verdiği kıymet çok tatlıydı. Eda'nın toksik ( bu kelimeyi yeni mi öğrendin be kızım Gökçe) halleri olmasaydı birbirlerini başarıya taşıyamazlardı belki... Hayat beeee dedirtiyor işte bu anlar izleyiciye ya. Üzücü ama bir o kadar gerçek. Ay ama hepsinin üniversiteyi kazanabilmesi biraz şov değil miydi? Neyse akıllı çocuklarmış işte. 

Osman'ın aşık olmaya başladığı anlar müthiş tatlıydı ya. Hele şu sahnee müthişti :) 




Toparlayalım; 

Dizide iki sezondur sürekli vandalizm işleniyor. Işık-Sinan aşkı bu sezon bana geçmedi. Tuba Ünsal için yine diyorum yok olmamış. Mert Fırat diye diye adamı 2. sezona getirmişler :) Uraz'ın Sinan olmasını sevdim. Osman'ın fındıktan vazgeçmesi çok tatlıydı. Elif ve Osman'ı bu şekilde bitirmek neden peki? Özgür Foster ne alaka? 




24 Kasım 2020 Salı

NETFLIX TÜRKİYE'NİN YENİ DİZİSİ-BİR BAŞKADIR /DİZİ YORUMU

 




Evet sonunda beklenen yazı geldi diyebiliriz. Ama bu yazım siz diziyi çok sevenlerdenseniz sizi tatmin etmeyecektir baştan söyleyeyim. Artık spoilerlık bir durumu kalmadı dizinin ki içinde spoiler olabilecek pek bir şey de yok. Baştan uyarayım bu bir inceleme yazısıdır. Tarzımı bilenlerdenseniz devam edelim. Değilseniz de karışık bir stilim olduğunun altını çizeyim.

 


Bir Başkadır’ın ilk fragmanı çıktığında fragmana yükselemedim. Hatta “ben bu diziyi izlemem” bile dedim. Ama malum sosyal baskı, sürü psikolojisi beni izlemeye itti. Hatta ve hatta vize haftamın ortasında oturdum diziyi izledim ve yorumumu yazıyorum. Deli miyim neyim? Dizi sosyal medyada o kadar konuşuldu o kadar konuşuldu ki kayıtsız kalabilmek imkansızlaştı. Herkes izledi ya herkes. E beni de bilirsiniz dizileri çıktığı ilk gün izlerim şak diye. Bunu izlemeyince bi eksiklik oldu. Dediğim gibi sürü psikolojisi. E başlıyorum o halde.

 


 Buradan bu yazıyı okuyan yönetmen, sanat yönetmeni, görüntü yönetmenine özürlerimi sunarım. Sonuç olarak ben bir şeyin yönetmeni değilim. Ya da vazgeçtim özür mözür dilemiyorum kimseden izleyiciyim ben. Ama yani özellikle mi uğraşmışlar İstanbul’u saçma sapan bir yer olarak gösterelim diye merak ediyorum. O karmaşa, keşmekeş beni bir yordu. Yani İstanbul’un en güzel yeri olan boğazı kaç kere gördük 1 mi? Uzun uzun gecekondu binalarının çekimi… Araştırmadım ama bence bu yönetmenlerin daha önceden festival filmlerinde çalışmışlıkları var. Dizinin çekimleri, yavaşlığı, durgunluğu sıkıcı bir festival filmi havası veriyor. Bakın çok ciddi söylüyorum diziyi ilerleterek izledim. Şimdi sen diyeceksin ki “Sen ne anlarsın be sanattan?” diyebilirsin tabii senin görüşün ama bu da benim görüşüm. Diziyi çok seven arkadaşlarım da var biliyorum ama ben inanılmaz zor katlandım diziye. Popülerliğin kölesi olmuşuz napalım. 60 saniye boyunca oyunucunun yürümesini izliyoruz. Veya televizyon izlemesini izliyoruz. Neden? Çekimler bana inanılmaz zorlama geldi. Siz dizinin sakinliğinde huzur bulmuş olabilirsiniz ama ben kesinlikle rahatsız oldum. Dizi kesinlikle adı gibi bir başka. 

 


Gelelim karakter incelemelerimize; ilk olarak tabii ki Meryem’den başlamak istiyorum. Öykü Karayel çok iyi oynamış. Evde yinge yinge diyip dolanıyorum. Meryem’in o saflığı izleyiciye çok güzel geçti. Ve konuştuğu sahnelerde izlemekten zevk aldım. Olaylar karşısında verdiği şaşırtıcı tepkiler çok komikti. Hayır bi de en sonunda geveze adamın verdiği çikolatayı açmadan adama çorap (J) vermesi. Orası ayrı tatlıydı. Adamın neden o kadar şoke olduğunu daha iyi anladık çünkü teklifi kabul ettiğini düşündü belli ki. Ama bir şeyi anlayamadım. Meryem yüzüğü bulduğunda bayılıyor ya o sevinçten mi oldu pişmanlıktan “ben naptım ya!” demekten mi bilemiyorum. Sanki bi mutlu olmuş gibi değil mi?

 


Peri hanım… İçinde barındırdığı öfkeyi anlayabiliyorum. Bunun farkında da sadece bunu engelleyemiyor. Ama ilk bölümlere nazaran kendini geliştirdiğini düşünüyorum. Ay birde Allah aşkına bu Hazal kim? Yani evdeki eski çalışan tamam. Ama Peri Meryem’e Hazal dediğinde ölmüş kardeşini hatırladı falan sandım. Altından hiçbir şey çıkmayacak bir şey olduğunu hiç düşünmedim. 

 




İlk bölümde şuursuzca inanmak hakkında güzel bir noktaya değindiklerini de söylemek istiyorum. Meryem Peri ile konuşurken hoca hakkında şöyle dedi: Hoca için Peygamber efendimiz soyundan geliyor diyorlar mübarek bir insan ama o reddediyor. Böyle bir kesim var ne yazık ki. Hoca nezdinde söylemiyorum tabii ama genel olarak “Hayır öyle değil.” Denen olaylara “Evet evet öyle” diye karşı çıkan bir kesim var. Var yani.

 


Hocayla ilgili dikkatimi çeken bir olay şu oldu. Gelen herkese aynı örneği veriyor herhalde. Hem Meryem’e hem Yasin'e çiçek örneğini verdi. Bu da aslında güzel bir göndermeydi. Ben hocayı sevdim. Oldukça minnoş, gerçekçi, iyi bir adamı izledik. Ve belki de en büyük önyargılar burada kırıldı. "İyi bir hocada mümkün olabiliyormuş demek" diye düşündürtmüş olabilir izleyiciyi. Kızının evlatlık olması beni şaşırttı.

 


Sinan bey veya Gülbin’le alaka
lı konuşacağım pek bir şey yok.

“Bugün kalacak mısın? Kalsana.”

“Yok gidicem.”

“Emin misin?”

(Geceyi beraber geçirirler.)

 


Bundan ibaretti. Adam pisliğin teki çıktı Rıza Baba. Ek olarak Meryem’in Peri’ye Sinan’dan bahsetmediği yerlerde ilk olarak aklıma kötü senaryolar geldi. Kadına bir şey mi yaptı tecavüz mü etti gibi düşündüm. Aşık olabileceğini hiç aklıma getirmedim.

 


Böyle bölük bölük olaylardan oluşan bence anlamsız bir diziydi. Sinan’ı gördük annesini gördük ee? Gülbin’i gördük kardeşlerini gördük ee? Yani gösterdiği şeylerin altında bir mesaj vardı da ben mi alamadım mesajı. Tamam biliyoruz hayattan sahneler, bu doğal bir dizi bi kere vs vs. ya da gözümüze soktukları mesajları tabii ki anladım. Ama dizi sanki “siz oturun biz sizi çekelim bitsin gitsin.” gibi geldi bana. Çekimler desen ya uzaktan ya yakından. Ortası veya farklı açıdan görüntüler yok. Tek taraflı görüyoruz genelde oyuncuları. Bunlar beni rahatsız etti. Şimdi diyorsundur belki içinden “Alışmışsın yabancıların yaptığı dizi/filmleri izlemeye bunu beğenmezsin tabii.” Valla bence bu diziyi zaten böyle yapıyorlarsa kimseye beğendirme kaygısı taşımıyorlar. Bu konuda çok eminim ben. Bu dizi her kesime hitap eden ama aynı zamanda herkese hitap etmeyen bir dizi. Son cümlem güzel oldu J Diziyi sanki düşmanım yapmış gibi gömmem peki?

 


Yingeye bayıldım ben. Funda Eryiğit nefis oynamış ya nefisssss. En en en iyisi oydu dizide. Kadının ses tonu, konuşması, İstanbul Türkçesi bile o kadar güzeldi ki saatlerce konuşsun dinlerim. Yengenin başından geçen talihsiz olayı hepimiz en başında anladık. Ama bazı detaylara o kadar takılıyorum ki onlara cevap bulamayınca sinirleniyorum. Mesela yengenin camdan izlediği hurma ağacı. Yasin hurmayı yiyip tükürünce kadın çıldırdı. Şimdi doğal olarak böyle bir olay yaşanınca altından hurmayla ilgili bir olay kötü bir anı veya güzel bir anı bekliyorsun. Ben ilk gördüğümde aklımdan geçen şuydu: Yengenin eskiden aşık olduğu adam ölünce Yasinle evlendi. Hala eski aşkını unutamadığı için de camdan bakıp bakıp onu düşünüyor e haliyle Yasin de ona sinirlendi dedim. E ben boşuna güzel beynimi yormuşum. Hiçbir şey olmadı.

 


Ruhiye köye gittiğinde oradaki tecavüzcüyle arasında geçen konuşma beni bi tık rahatsız etti. Farkındalık yaratmaya çalışıyorsun AMA NEYE FARKINDALIK?

 


Yasin. Angry birds Yasin. Bu ne sinir bu ne saçma bir üslup bu ne terbiyesiz bir adam yahu. Çok eminim böyle adamlar çok var ama yine de aşırı tilt oldum. Memnuniyetsiz, kindar, uyumsuz adamın teki. Ama yine de bunlara rağmen son bölümde ağlarken bi duygulanmadım değil.

 


Hocanın kızı ve onun arkadaşı(!) hakkında da konuşacak bir şey yok. Netflix’de hep gördüğümüz görmesekte alttan gözümüze sokulan olaylar biliyorsunuz. He hayatın gerçekleri değil mi öyleler tabii ki. Hoşuma giden şu oldu. Hayrunisa sanki baskıyla başını örttü sandık. Belki de öyleydi bilmiyorum. Ama başını örtmekten vazgeçtiğindeki hocanın tavrı olması gerektiği gibiydi.


Son olarak bu dizinin şöyle bir çabası olduğunu da söylemek mümkün o da şu ki: dizi "üst" sınıf diye adlandırdığımız veya kendini öyle adlandıran, muhafazakarlıktan uzaktan yakından alakası olmayan veya Peri gibi başını örtenlerden rahatsız olan insanlar için bir sorgulama aracı oldu diyebiliriz. İnsanlar kendilerini bi sorgulama ihtiyacı hissettiler. Belki Peri'nin annesi "Her ekrana da bir kapalı koymak zorundalar." dediği kısımda "Ayneeeen abi ne bu gözümüze sokma olayı." dediler veya dediniz. Ya da "Harbiden böyle önyargılar bende de var." dediniz ve bunu çözmek için sizde bir bakış açısı uyandırdı. Dizinin en altında verdiği mesaj "Hepimiz insanız, hepimizin konuşmaya ihtiyacı var." ya da "Önyargılarınızdan kurtulun pislikler." veya "Herkesin içinde bir inanca ihtiyacı vardır." olabilir. Dizinin sanatsal yönünü ortadan kaldırdığımızda aslında sosyal sınıflar için incelenebilecek veya dersler çıkartılabilecek noktalar olduğunu söylemem mümkün. Dizi zateeeen bana olanı gösterdiği için beni etkilemedi ancak sana kendini sorgulatabildiyse başarılı bir yapım diyebiliriz. Herkesin kafasının üstüne değil de bilincine yerleştirdiği o türbanı açması diliyorum. 

Bu diziyle alakalı söyleyeceklerim bu kadar. Beğendiğim şeyler de var şimdi yok demezsiniz. Ama beğenmediğim bana çekici gelmeyen şeyler de ortada. Benden size söz bir daha sürü psikolojisine kanmayacağım. Gideyim de daha az sanat barındıran diziler izleyeyim J Zevler ve renkler diyerek hoşçakalınnnnn.


PS: Hurma olayını öğrendim meğer ilerlettiğim için orayı kaçırmışım.


26 Nisan 2020 Pazar

NETFLIX-AŞK 101 DİZİ YORUMU







Evveeeet! Hepimizin ilk gün aç kurtlar gibi yiyip bitirdiği AŞK101’i yorumlamaya geldim. Dizinin fragmanları çıktığı an olumsuz düşünceler beynime yüklenmeye başlamıştı. Kötü olacağına o kadar inanıyordum ki izlemeyeceğimden emindim. Ne de olsa Protector ve Atiye’nin ne kadar başarısız olduğunu görmüştüm(Siz beğenmiş olabilirsiniz).






Spoilersız bi inceleme olmayacak ama spoiler niyetine çok bir şey var mı ki derseniz de olduğunu düşünmüyorum. Düz bir diziydi.
98 yılında okulun belalı 4+1 öğrencisinin yaptığı haylazlıkları izliyoruz aslında. Neden +1 ekledim çünkü Işık belalı sayılmaz fasulyeden o. İlk bölüm beni biraz korkuttu saçma sapan haylaz ergenler izleyeceğimi düşündüm(Yorumumun devamında sanki böyle değillermiş gibi davranacağım şimdiden söyleyeyim). Ama 2. Bölümden sonra karakterleri sevmeye başladım. Bu 4 serseri öğrenci okuldan atılmak üzereyken Burcu Öğretmenin çocukların atılmasını istememesi üzerine çocuklar okuldan atılmıyorlar ancak Burcu’nun tayin haberini alınca etekleri tutuşuyor çünkü atılmaları için red oyu veren hocaları giderse Bok Necdet’in onları okuldan atacaklarından oldukça eminler. Burcu’nun okulda kalmasının çözümünün ise onu aşık ederek tayinden vazgeçirmek olduğunu düşünüyorlar. Bu noktada da yolları Işık ile kesişiyor. Kendisi tam bir romantik. Böylece bu 5 kafadar kafa kafaya verip(!) iki öğretmenlerini aşık etmeye çalışıyorlar. (ALO NETFLIX! BÖYLE Bİ FİLM YAPMIŞTIN ZATEN “PATRONLARA TUZAK”)

Diziyi neden sevdim öncelikle buradan başlayayım. Bana unuttuğum duyguları hatırlattı. Lise yıllarının güzelliğini, ilk aşkın nasıl bir heyecan olduğunu, hoşlandığın çocuk için okula heyecanla gitmeyi, tek derdimin ertesi günkü sınava çalışmak olduğu(İnanamıyorum Gökçe bunu mu özledin dediğinizi duyar gibiyim), en yakın arkadaşlarla öğle arasında sahile gitmeyi ve daha birçok şeyi…

                               


Ah Sinan…benim üzümlü kekim. Sinan en sevdiğim karakter oldu. Hem çok tatlı hem çok yalnız hem de çok zeki ve bilgili. Ama bir de alkolik. Ailesi tarafından terkedilmiş bir yandan da dedesine bakan 17 yaşında bir çocuk. Babasının işe yaramazlığı, pişmiş kelleliği ise insanı hayattan soğutmaya yetiyor. Tamamıyla gereksiz bir insan. Sinan ile ilgili en hoşuma giden şey Işık’a olan bakışlarıydı. Kendini bu denli yalnız hisseden Sinan’a karşı gösterdiği candan tavırlar onun hem hoşuna gitti hem de korkuttu. Bunu da en iyi sınav kağıtlarını değiştirdiği sahnede gördük. Kendisine iyilik yapılmasına o kadar alışık değil ki minik kuşum korktu.

Dizide kapalı pencere göreniniz var mıydı? Tüm pencereler neden hep açıktı? Her açık pencerenin önünde de güvercinler vardı. Sürekli tekrarlanan şeyleri sevemedim bu yüzden.

Laboratuvardaki kavga sahnesinde yönetmen slow motion tekniğini yeni keşfetmiş gibiydi. Tamam anladık yavaşlattın hepsini cam kırılma sahnesi gördük harika ama 50 camın kırılmasını da yavaş çekimde göstermezsin be kardeşim.

Osman’ın neden sürekli fındık yediği hakkında bir fikrim yok. Ama aşırı tatlı bir karakterdi. Sadece çözemediğim şey Osmanlar zengin mi yoksa babası şoför mü?



Dizinin en sevdiğim yönlerinden birisi kadınlara verdiği doğru mesajlardı. Evlenip evinin kadını mı olmak istiyorsun her gün kocana yemek yapıp, terliklerini getirip, ona meyve soymaktan başka bir görevinin olmadığı bir hayat? Toplumu güzel anlattığını düşünüyorum.

Burcu ve Kemal ilişkisini çok sevdim. Uyumları çok güzeldi. “AŞK’ın peşinden git” mesajını güzel vermişlerdi. Sadece kafama takılan beni düşündüren birkaç şey oldu bu konuyla ilgili. Burcu nişanlanmak üzere olan sevgilisi olan bir kadınken Kemal ile yaşadığı duygusal çekim hepimizin hoşuna gitti. Ancak hayatında zaten biri varken böyle bir şeyler olmasına izin vermesi zaten var olan sevgilisine haksızlık değil mi? (Burada nişanlısının ne kadar kötü, gereksiz bir insan olduğunu görmezden gelerek bunları yazıyorum.) Tamam Burcu bir yanlıştan döndü o adamla evlenmedi peki ya evli olsaydı veya bu durumu bir erkeğin yaptığını düşünelim hatta bunu bu şekilde düşünürsek aldatmaların da normal olduğunu mu düşüneceğiz? Umarım ne demek istediğimi anlatabilmişimdir.

Dizide sevmediğim başka bir şey de içkiydi. Tamam anladık Netflix dizisi tamam anladık sansür yok. Ancak 17 yaşında çocuklar 98 yılında böyle miydi gerçekten? Ben neden içki içtiler demiyorum sadece senaryo veya yönetmen gereği bunun bu kadar gözümüze sokulması bende itici bir tat bıraktı diyebilirim. Bira bira bira bira bira bira bira. Tamam bira.

Tuba Ünsal kötüydü. Eda gerçekten de Tuba mı ya? Asla yakışmayan bir cast seçimi olmuş. Oyunculuğundaki samimiyetsizlik beni çok rahatsız etti.




Son bölümde Burcu’nun gitmesinin saçmalığına ise diyecek bir şeyim yok gerçekten. Yorum yapamayacağım kadar kötü bir karakter gelişimiydi.
Ve ve ve son bölümde Eda’nın Işık’a verdiği tabloyu hepiniz gördünüz. Bu ne demek şimdi? SİNAN ÖLDÜ MÜ? Şimdi bekle dur 2. sezonu...

Dizinin en ama en güzel şeyi ise ŞARKILARIYDI. Gerçekten inanılmaz güzel bir playlist. Yapana tebriklerrrrrrr.

Dizi bende inanılmaz güzel bir tat bıraktı. Özlem, aşk, üzüntü gibi bir sürü duyguyu bir arada yaşadım kalbime dokunduğu sahneler de çok oldu. İnanılmaz önyargılı başladığım dizinin fanı oldum.