justice smith etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
justice smith etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

13 Nisan 2020 Pazartesi

NETFLIX - 'HAYATIN KIYISINDA' FİLM YORUMU



 



    Sevdiklerimiz bizim için çabalarken onların çabalarını göremeyecek kadar kör müyüz? Ya da bizi iyileştirmeye çalışanların hiç yaralı olmadığını mı düşünürüz? Aslında yaranın nerede olduğunu bilip, ne yapacağını bilmesinden anlamaz mıyız aynı yara izini taşıdığını. Yoksa bencilliğimizden mi sadece kendimizle ilgileniriz. Sevdiğimiz insanın derin yönlerine inmeyi neden düşünmeyiz? Benliğinin özünü bize göstermesini beklemek haksızlık değil mi? Bana ihtiyacı olursa söyler diye hiç soru sormamak yanlış değil mi? Kendi yaralarımıza o kadar odaklıyız ki yanımızda olan insanlar neler yaşıyor diye durup 1 dakika düşünsek her şey daha farklı olabilir belki de.







İşte bana böyle sorular sorduran bir film izledim. Hayatın Kıyısında…



Hayatımızın pamuk ipliğine bağlı olduğunu unutuyoruz çoğu zaman. Sürekli bir şeyleri erteliyoruz. Yapılacak işler, söylenecek sözler, gidilecek yerler hep daha sonraya hep daha sonraya. Ya da daha kötüsü vazgeçiyoruz. Sevdiğimizi söylemiyoruz kimseye. Neden çünkü seni zayıf sanarlar. Neden çünkü gururun yok mu derler. Neden çünkü insanlar konuşur. Geldiğimiz hayatın değerini unutuyoruz. Değerini geçtim her an sönebileceğini unutuyoruz. Sanki sözleşme imzalamışız da 90 yaşına kadar yaşayacakmış gibi davranıyoruz. An’da kalmaya çalıştıkça aslında ‘an’da kalamıyoruz. Düşününce ne kadar acı olduğunu anlayacaksınız.

Hayata gelme ihtimalinin ne kadar düşük olduğunu, o halde geldiysen güzel bir şekilde yaşaman gerektiğini bir düşün. Kimse için değil kendin için yaşaman gerektiğini düşün.Neden kararlar alırız bir düşün. Aldığın kararlar seni mutlu mu ediyor? Etmiyorsa neden kendini böyle bir zorunluluk haline sokasın ki! İnsanlar hep konuşurlar. Daha önce de konuştular gelecekte de konuşacaklar. Herkesin dediğine kulak asmamak yapacağın en mantıklı hareket olur aslında. Sims oyununda değiliz değil mi? Benim seçimlerimi başkası/arkadaşım/sevgilim belirleyemez. Herkes kendi hayatını yaşayıp kendi kararlarını kendi alıyorken sen neden başkasının oyuncağı olasın.
Yine nerelere geldik oysa filmin konusundan bahsedecektim.

Filmin konusu şu şekilde: Aslında filmin ilk 5 dakikasında bunun bir kitaptan uyarlandığını tahmin edebilirsiniz. Kitabının ön kapağında şu yazı yazıyor "Yaşamayı, ölmek isteyen bir çocuktan öğrenen bir kızın hikâyesi…” oldukça etkileyici. Finch ve Violet iki lise öğrencisi. Violet’in ablası bir araba kazasında ölünce kendisi asosyal bir insana dönüşüyor. Finch ise bu kızımızı normal hayatına döndürmeye çalışıyor ve tabii bu olaylar dahilinde birbirlerine aşık oluyorlar. Ara ara Finch ortalıktan kayboluyor ve kızımız da bunun sebeplerini araştırıyor. Film elimize yeterli kanıt vermiyor. Orası çok hoşuma gitmedi o yüzden.






En sevmediğim nokta çocuğun intihar ettiği noktaydı çünkü asla anlamadım. Yani çocuğun ne durumda nasıl bir bunalım içinde olduğunu kız da fark etmiyor onunla beraber izleyici olan bizde fark etmiyoruz. Bu durum kitabında nasıl çok merak ediyorum. Çocuğun kendini boğduğu sahneyi şaka sandım. Kız ağlıyor, ben sürekli “Şimdi çıkıcak ya ağlama.”  falan diye düşünüyorum. Sonra bir baktım ki cenazedeyiz. Ne yaşandı az önce neden öldü Finch? Yeterli bir anlatım izlemedik. Duygusal değil miydi tabii ki duygusaldı. Ama neler olduğunu düşünmekten o moda giremiyor insan.







Hikayenin izleyiciye vermek istediği nokta şuydu kesinlikle ki onu da verdiğini düşünüyorum: Kendi sorunlarınla uğraşırken o çok sevdiğin insanlara durup hiç bakıyor musun? Kendimizi hep en acı çeken insanlar olarak görüyoruz. Peki ya arkadaşlarımız, sevdiklerimiz.


Biraz derin düşünmeye iten, duygulandıran, güzel bir aşk hikayesiydi.