Kitap Adı: Sabah Yıldızı
Orijinal Adı: Morning Star (Red Rising #3)
Yazar: Pierce Brown
Sayfa Sayısı: 552
Goodreads Puanı: 4.5/5
Arka Sayfa;
Darrow huzur içinde yaşayabilecekken düşmanları ona savaş getirmiştir. Altın yöneticiler karısını asmış, halkını köleleştirmiştir. Darrow ise karşı koymaya kararlıdır ve Altınların arasına sızmak için her şeyini riske atmıştır. Toplum’un en güçlü savaşçılarını yenip rütbesini yükseltmiştir. Ancak hiyerarşiyi içeriden çökertecek devrime adım adım yaklaşırken aniden sırtından vurulmuştur.
Tüm hayatının birikmiş öfkesine ihanetin acısı eklenmişken karanlığa kapılmamaya çalışan, bu süreçte Altın dostlarına sadakati ve özgürlük arzusu arasında hırpalanan Darrow, Güneş Sistemi’nin kaderi omuzlarındayken her zamankinden daha savunmasızdır. Onun gerçek kimliğini bilen eski müttefikleri, sadakatlerini koruyacak mıdır? Altınlara karşı ayaklanması başarıya ulaşabilecek midir? Darrow başlattığı iç savaşı mutlak zafere taşımaya çabalarken Altın tiranlara karşı direnen milyonlarca insanın hayatını değiştirecek seçimler yapacaktır.
Bitti.
Bu kitabı bitirdiğim için çok üzgünüm ama aynı zamanda da çok mutluyum. İlk kitaptan
beri daha iyisi yazılana kadar en iyi kitap serisi olduğunu düşünüyordum ve
böyle düşünmekte son derece haklıymışım. Karakterleri bu derece iyisiyle
kötüsüyle sevdiren, onları anlamamızı sağlayan empati dolu bir kitaptı. Kalbimde
yeri çok güçlü bu serinin hatta aramızda kalsın ben onları ‘ejderhalarım’ diye seviyorum.
Seri
inanılmaz bir kurguyla ilerliyor. ‘Keşke bu kitabı ben yazsaydım.’ dedirtecek türden.
Heyecan, ihanet, intikam, dostluk bunların hepsini doruk noktada yaşatıyor. Seriyle
bütünleştikçe karakterler o kadar çevrenizdenmiş gibi geliyor ki, Sevro’nun
etrafımdan bir arkadaşım olduğuna yemin edebilirim. Seriyi 2. kez bitiriyorum
ve buna rağmen sanki ilk kez okuyormuş gibi hissettim. Tekrar şaşırdım, tekrar
ağladım, tekrar güldüm. Her seferimde kalbimde ve aklımda güzel izler bıraktı.
Kitap
asla sıkıcı değildi. Aksiyon, ağzı açık bırakan olaylar hiç
bitmiyor. Detaylı anlatıma geçmeden önce size tek tavsiyem bu heyecan dolu
fırtınanın içine atlamanız. İnanın hiç pişman olmayacaksınız.
Spoiler
içerebilir.
Kitabın
ilk başları konuya yakışacak şekilde kasvetliydi. Darrow’un o çukurda o kadar
uzun süre kalması, benliğini kaybedip altın vücudunun giderek erimesi… Çakal’ın
ona yaptığı onca işkence insanın gözlerini doldurmaya yetiyordu. 2. Kitabın sonunda
yaşadığımız şok dalgasını hepiniz hatırlıyorsunuzdur. Roque’nin ihaneti
hepimizi derinden sarstı ama tabii ki en çokta Darrow sarsıldı.
Fitcher’ın
ölümü sonrası Ares’in oğulllarını Sevro devralıyor. Bu konuda başarılı da
sayılır. Darrow’un hapsedilişinin 1. Senesinin sonunda onu buluyor ve en yakın
dostunu yüksek aksiyon dolu sayfalar arasında bilinmezlikten çekip çıkarıyor. Darrow’un ailesine
geri kavuşması, eski halinden eser kalmaması ve Mickey’in yardımlarıyla eski
haline geri dönmesini görüyoruz. Ama şu an lider Sevro olduğu için en yakın
arkadaşların anlaşmazlık yaşadığı noktalar oluyor. Azrail, Sevro’nun liderlik
etmesine izin veriyor ancak bir yere kadar… Azrail geri dönüyor ipleri eline
alıyor ve planlar başlıyor. Darrow artık isyanın hem yüzü hem sesi ve Marslı
Azrail artık oyunu başlatıyor.
Ragnar…Benim
güzel devim. Ölümü o kadar üzdü ki. Aja’nın kurbanı oldu. Ragnar’ın yurdunda
gerçekleşeceklerin böyle olacağını eminim hiçbirimiz tahmin etmezdik Ragnar’a
veda edeceğimizi. Ama büyük dostumuz erken ayrıldı aramızdan ve bir okuyucu
olarak ben, en sevdiğim karakterlerden biri ölünce artık her birinin ipin
ucunda olduğunu acı bir şekilde fark ettim. Casssius’u öldürmemek tabii ki Darrow’un
fikriydi. Hala eski en yakın dostunu özlüyor.
Beni
en çok şaşırtan noktaları size söylemek istiyorum. İlk olarak Sessiz Sefi’nin
annesini öldürmesini beklemiyordum. Kadını pat diye öldürdü. Sefi’yi çok
sevmiştim ta ki isyanın başına geçene kadar. Narol Amca’nın ölmesi adirenkler
arasında isyana yol açtı ve başlarında da Sefi vardı. İsyanı durdurmak için
yapılanlara ne demeli. Barca tam bir manyak. Ama akıllı bir manyak. İlk kitapta
Darrow’un bir haneyi köleleştirdikten sonra Tactus’a verdiği cezanın aynısını
kendine vermesi gibi. Şok edici ama tatlı bir geri dönüş olduğunu düşünüyorum.
Ve
tabii ki de sonda yaptıkları o twist. İ na nıl maz dı. Daha iyisi gelene kadar
en iyi twist kesinlikle bu. Cassius’un ihaneti, Sevro’nun yalandan ölümü,
Azrail’in elinin kesilmesi, bir kutuda hükümdara gitmeleri. Okuması o kadar
keyifliydi ki zevk cümbüşü diyebilirim. Hükümdar’ın inine girdikten sonra
verdikleri yanlış bilgilerle odadaki kişi sayısını azaltmaları, canlı yayında
hükümdarı öldürmeleri, Barca’nın uyanışı ve Cassius’un desteği. Aja’yı bu kadar
zorlu öldürmeleri çok tatlı olmuştu bence. Galaksinin en iyi jilet ustasının
yetiştirdiği en iyi öğrenci. Onunla boy ölçüşmek hiç de kolay değildir özellikle
de sağ eliniz yoksa.
Çakal’ın
dilinin koparılmasını okurken kanım dondu gerçekten. Çakal’ın idam edilmesi
gerekli bir maddeydi ve Kısrak’ın ikizinin ayaklarını çekmesi çok üzücü ve
duygusaldı.
Ve en büyük bomba tabii ki PAX. Oğullarının olması
inanılmaz şok edici ve mutluluk vericiydi.
Sevro’yu,Ragnar’ı,
Victra’yı, Kısrak’ı, Dansçı’yı,Lorn’u, Cassius’u, Pax’i, Fitcher’ı, Kavax’ı çok
sevdim hepsine teşekkür ederim ama en çokta Darrow'a teşekkür ederim. (Roque burada yok
çünkü o hain olarak öldü. Ölürken bile burnu havadaydı. Darrow’un aksine hak
ettiğini bulduğunu düşünüyorum.)
Toparlayacak
olursam; bu kitap serisinin sevdiğim noktalarından birisi de kahramanlığın,
fedakarlığın bu derece güzel anlatılması. Kazanılan zor zaferlerin bir anda
olup bitmemesi. Arkasında çok uzun uğraşlar çok ciddi taktikler ve çok ciddi
zeka oyunların olması. Başlatılan isyan ile hedeflenen renksiz, armasız eşit bir gelecek;ancak bu geleceğin tamamen eşit olmayacağının da farkında herkes. Bir yöneten
olmak zorunda. Bu isyanla beraber daha iyi bir gelecek için feda edilen onca
insan. Onlar düzenin değiştiğini göremeyecek ama çocukları veya torunları
görecek. Bunları bilerek başlayan bu isyanın ağırlığı çok ciddi karar verme
zorluklarına yol açabilir. Ancak karakterin işleyişi o kadar doğru ki, karakter
gelişimi o kadar doğru ki Darrow'un hep en doğru kararı verdiğini biliyordum okurken. Ve verdiği
her büyük kararın arkasından kendime şunu sordum. Ben Darrow olsaydım bu cesur
kararları verebilir miydim? Bu kadar güçlü olduğu için çok seviyorum onu. Düştüğü
halde bu kadar güçlü kalktığı için. Omuzlarında bulunan milyonlarca insanın
yükünü bu kadar zaman bu kadar güçlü taşıdığı için. Teşekkür ederim Darrow,
teşekkür ederim Marslı Azrail, teşekkür ederim Pierce Brown. Sen gelmiş geçmiş
en harika yazarlardan birisisin.
Seri
bitti sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Darrow gümbür gümbür geliyor. Demir Altın
yorumu çok yakında…